Kuşçubaşı Eşref Bey'in Emir Eri
BELGESELKİTAPLIĞI
Benim bir devletim var, Devlet-i Osmanî;
bir de bayrağım var, ay yıldızlı bayrak;
ve bir de kumandanım var, Eşref Bey."
"
Girit, Kahire, Libya, Edirne, Arabistan toprakları, Trablusgarp, Balkan Cephesi, Çanakkale, Kudüs, Yemen ve Anadolu’da İstiklal Harbinde…
Bir haritaya, kutlu bir haritaya, Osmanlı haritasına adanmış bir hayat.
Zira son nefesini verdiğinde cebinden çıkan birkaç şeyden biridir o harita.
Kuran-ı Kerim, kefen ve Eşref Bey’in fotoğrafının yanında…
Bu belgesel, o fotoğrafın, haritanın, şehit kefeni ile cepheden cepheye koşturan, Sudanlı bir Osmanlı neferinin hikayesini anlatıyor.
Efsanevi istihbaratçı Kuşçubaşı Eşref Bey’in emir eri, Sudanlı Musa’nın unutulmayan hayat öyküsünü…
Haritalar çiziliyor,
İslam dünyası paylaşılıyordu...
Afrika.
Kara kıtanın kuzeyi yıllarca Osmanlı ile huzur bulmuştu. Fakat 19. yüzyılda Batılıların sömürgeci hayalleri koca kıtayı kana bulamaya başlamıştı. Sömürgecilik yarışına geç başlayan İtalya da işgal planlarına koyulmuştu. Mısır İngilizlerin, Cezayir Fransızların kontrolündeydi. Bugünkü Libya’ya karşılık gelen Trablusgarp ise hâlâ Osmanlı toprağıydı. İtalyanlar işte burayı işgal etmeyi planlıyordu.
İngilizler
Fransızlar
İtalyanlar
... Afrikalı kahramanların bir Osmanlı Devleti’ne bir bağlılığı vardır. Bunların en bariz örneklerinden birisi Sudanlı Musa. Sudanlı Musa’nın taşıdığı değer, yıllar boyunca Sudan halkına da bir temsil özelliği olmuştur....
İbrahim Tığlı
Osmanlı’nın Trablusgarp ile kara bağlantısı yoktu. Denizden de kuşatılmıştı. Bu yüzden oraya düzenli ordu göndermenin imkanı yoktu. Bu yüzden ancak bireysel çabalarla mücadele edilebilirdi. İşte tam da burada öne çıkan Binbaşı Enver Bey, Kolağası Mustafa Kemal Bey ve Ali Fethi Bey bölgeye gönüllü gelerek yerli mücahitleri teşkilatlandırmak istedi. Bir tarafta savaşa tam tekmil gelmiş İtalyan ordusu. Öte yanda bin bir sıkıntıyla yüzleşen, Afrika’nın dört bir yanından gelen gönüllülerden oluşan bir iman ordusu. İşte “Zenci” lakaplı Sudanlı Musa da bu mücahitlerden birisiydi.
...
Osmanlı Devleti 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında Afrika’da II. Abdülhamid’in çalmış oluğu maya tutmak üzereyken maalesef bozuldu. Eğer tutsaydı Afrika kesinlikle sömürgeleştirilemeyecekti
...
Prof. Dr. Ahmet Kavas
Musa, bir işgale doğdu. İslam coğrafyası parça parça işgale uğrarken, 1880 yılında dünyaya geldi. Akranlarının zıddına o iri yapılı, büyük siyah gözlü, kıvırcık saçlı ve güçlüydü. İçinde ateş vardı, bu yüzden işgallere karşı susup bir kenara çekilmek ona göre değildi. Yurdu Sudan, İngilizler tarafından işgale uğramıştı. Orada durmayı bir zul addeden babası ile Girit’e geldi. Babasının ölümüyle Kahire’deki dedesinin yanına gitti. Dedesi, Musa’yı bir Osmanlı gibi yetiştirdi. Asıl vatanın Osmanlı olduğunu öğretti. Türk mahallesinde büyüdüğü için daha o günlerde Türkçeyi çok iyi seviyede öğrendi.
... Kahire’de Musa çocukluk yaşlarını geçirmiş ve bir Türk mahallesinde büyümüştür. Dolayısıyla oradaki arkadaşları Türk çocuklarından oluşmuş ve Musa da bu sayede çok güzel Türkçe öğrenmiştir...
Tuğrul Oğuzhan Yılmaz
Musa, Kahire’deyken Mısır hidivinin kuzeni Prens Ömer Tosun Paşa’nın hizmetinde çalıştı. Bu süreç içinde o da imparatorluğun hazin durumuna üzülüyor, bir şeyler yapmak istiyordu. İşte tam bu esnada, 1911 yılında Trablusgarp savaşı patladı. İmparatorluk merkezinden cihat çağrısını duyar duymaz Musa da hemen gönüllü olarak askere yazıldı. Vatan tehlikedeydi. Yıllar önce yurdunu işgal edenlere karşı bir şey yapamamıştı, artık yetişkindi, cihat vakti gelmişti. Zira Sudanlı Müslümanlar da cihat çağrısına karşılık veren en istekli gruptu.
Mısır üzerinden Bingazi’ye geçti. Derne cephesinde çarpışırken Enver Bey ve Kuşçubaşı Eşref Bey ile tanıştı. Bu tanışıklık ölene kadar devam edecekti. Enver Bey, Trablusgarp'ın başkumandanı, Eşref Bey de Milli Kuvvetler kumandanıydı. Eşref Bey, yerli halkı teşkilatlandırıyor, gece baskınlarıyla düşmana aman verdirmiyordu. Sudanlı Musa, bu baskınlarda komutanının yanından ayrılmıyor, zor vazifeleri hemen üstleniyordu. Düşmandan ele geçirdikleri cephaneleri sırtlayıp arkadaşlarına getiriyordu. Bu cesareti o kadar takdir edilmişti ki Eşref Bey’in emir eri oldu. Enver Paşa dahi ne zaman onu görse iltifat ederdi.
Derken Balkan Savaşı patlayınca İstanbul’dan gelen subaylar dönmek zorunda kaldı. Musa da onlara katıldı. Kuşçubaşı Eşref ile birlikte Balkan Savaşları’na katıldı. Edirne’yi işgal eden Bulgarlara karşı yapılan harekattan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar stratejik hamlelerin merkezinde yer aldı. Hatta o gün Başkomutan vekili olan Enver Paşa’nın fedaisi olma payesine erişti.
... II. Abdülhamid’in çok iktisat sever bir padişah olduğunu biliyoruz. Tutumlu bir insandır. Çok para harcamayı sevmez. Tasarrufludur. Ama mesele istihbarat olunca hiç para esirgemez. Yıldız İstihbaratı için Hazine-i Hassa kaynaklarını sonuna kadar kullanmıştır...
Prof. Dr. Vahdettin Engin
Daha Balkan Savaşları yeni bitmişti ki Dünya Savaşı çıktı. Musa yine büyük bir imanla cepheye koştu. Adeta şehit olmak için fırsat kolluyordu. Bu sefer de Sina-Filistin Cephesi’nde İngilizlere karşı gayri nizami harp hareketini yönetti. Kuşçubaşı ile birlikte Birinci Kanal Seferi’ne katıldı. Necid bölgesindeki Arap aşiretlerinin bağlılığın sağlamak üzere oluşturulan heyetin içinde o da vardı. Mehmet Akif ile de işte burada tanıştı. İman timsali Akif dahi onun ahlakına ve imanına şehadet getirdi. Ve şu dizeleri Safahat’ına aldı.
“Eşref Bey’in emir eri, Zenci Musa
Omuz vermiş, göğe çıkmış: Nebi İsa
Güney cephesinde durum pek iç açıcı değildi. İsyancı Şerif Hüseyin’in çevrelenmesi için sadık güçlerin teşkilatlandırılması ve bölgede 7. Ordu Kumandanı Ahmet Tevfik Paşa önderliğinde savaşan Türk ordusuna para gönderilmesi gerekiyordu. Bunun için tahsis edilen 300 bin altın Yemen’e ulaştırılacaktı. Bu zor vazifeyi üstlenen 43 vatan evladından birisi de Musa’ydı. Grup yola çıktıktan sonra Cembele adındaki bir mevkide düşman kuvvetleri tarafından kuşatıldı. Eşref bey saldırı emri verdi. Çatışma esnasında Kuşçubaşı Eşref ve iki asker dışında herkes şehit oldu. Musa ise bu karambolden yararlanıp altınları aldığı gibi kaçırdı ve bunları Yemen’deki Osmanlı kuvvetlerine ulaştırmayı başardı.
... Osmanlı devleti bir umuttur. Afrikalılar için bugün Afrika’da 80 yaşlarda insanlara sorduğumuz zaman veya onlarla sohbet ettiğiniz zaman bunun böyle olduğunu görürüz...
Dr. Tirab Akbar
Zor zamanlardı, mücadele koşulları cepheden cepheye güçleşiyordu. 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Osmanlı’nın o ulu şehri İstanbul işgale uğramıştı. Musa ise yine vazife başındaydı. Milli Mücadele’ye destek vermek için İstanbul’a geldi. Fakat ağır yokluk içindeydi. Karaköy Gümrüğü’nde hamallık yaparak geçimini sağlamaya çalıştı. Gündüzleri hamallık yapıyor, geceleri Milli Mücadele için silah sevkiyatına çalışıyordu.
Bir gün, Yemen’de kendisiyle birlikte savaşmış olan Ali Sait Paşa, onu görür görmez hemen emekli maaşı bağlatacağını söylemiş ama Musa bunu, “ben bu fakir (dara düşen) milletten maaş alamam” diyerek geri çevirmişti. Başka bir gün de, namını duyan İngiliz işgal kuvvetleri kumandanı General Harrington ona kendisi için çalışmayı teklif etmiş fakat Musa onu da, “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var: Devlet-i Osmani, bir bayrağım var: ay-yıldızlı bayrak, bir kumandanım var: Eşref Bey. Bu iş daha bitmedi, sizinle mücadelemiz devam edecek” diyerek reddetmişti. O böyle bir vatansever, böyle bir askerdi.
Musa, gece gündüz mücadele etti. Sonunda vereme yakalandı. Herkesin ısrarlarına rağmen, devlete külfet olmamak için hastaneye dahi gitmedi. Bavulunu toplayıp Milli Mücadele’ye destek veren Üsküdar’daki Şeyh Ataullah Efendi’nin Özbekler Tekkesi’ne sığındı. Bir süre sonra da burada şehadet mertebesine ulaştı.
Bavulundan Kur'an-ı Kerim, Türk bayrağı, Osmanlı haritası, kefeni ve Eşref Bey'in resmi çıktı.
Hayatını büyük vatan haritasına, sancağına ve davasına adadı.
Şehadetine bu topraklar şahittir.
Kuşçubaşı Eşref Bey'in
Emir Eri
BELGESELKİTAPLIĞI
Girit, Kahire, Libya, Edirne, Arabistan toprakları, Trablusgarp, Balkan Cephesi, Çanakkale, Kudüs, Yemen ve Anadolu’da İstiklal Harbinde…
Bir haritaya, kutlu bir haritaya, Osmanlı haritasına adanmış bir hayat.
Zira son nefesini verdiğinde cebinden çıkan birkaç şeyden biridir o harita.
Kuran-ı Kerim, kefen ve Eşref Bey’in fotoğrafının yanında…
Bu belgesel, o fotoğrafın, haritanın, şehit kefeni ile cepheden cepheye koşturan, Sudanlı bir Osmanlı neferinin hikayesini anlatıyor.
Efsanevi istihbaratçı Kuşçubaşı Eşref Bey’in emir eri, Sudanlı Musa’nın unutulmayan hayat öyküsünü…
Haritalar çiziliyor,
İslam dünyası paylaşılıyordu...